TÜRKİYE YAHUDİLERİ VE SOYKIRIM YILLARI – 1: Giriş

Bir “dostun” tavsiyesi ile okunmaya değer, titizlikle hazırlanmış bir kitap aldım ve okumaya başladım: “Türkiye, Yahudiler ve Holokost“, Corry Guttstadt, İletişim yayınları.

Yaklaşık 600 sayfalık bu kitapta II Dünya Savaşı ve Yahudilere yönelik soykırım süreci içinde, Türkiye’de devletin, basın çevresinin, halkın genel tutumları ve Nasyonal Sosyalist doktrinin bu topraklardaki yansımaları ele alınmakta. Türkiye Cumhuriyetinde yaşayan Yahudi cemaatlerin içlerine düştükleri zor durum, Yahudi karşıtı kampanyalar, Yahudilerin Türkiye’den kitlesel göçleri, Türkiye’deki Nazi sempatizanları, mecburi iskan, 1934 Trakya olayları, gayrimüslim erkeklerin zorunlu askerliği ve çalıştırılmaları, Yahudilerin Türkiye üzerinden kaçış çabaları, Varlık Vergisi, 6-7 Eylül olayları, Yahudi mültecilere karşı alınan önlemler ve buna benzer konular detayları ile, belgelerle ortaya konulmakta.

turkiye-yahudiler-ve-holokost

Daha fazla ilerlemeden, bazı şeyleri peşinen belirtmek isterim.

Ben, cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ü seven, ona büyük saygı duyan ve açmış olduğu yolu ana hatları ile doğru bulan bir insanım. Yüzyıllar boyunca Arapların dinsel ideolojisi, katı din yorumları, Arap sanat ve edebiyatının Türklük ve Türkçe üzerindeki olumsuz etkilerine karşılık, Atatürk’ün yeniden Türklük şuurunu uyandırma çabalarını her zaman takdirle karşılarım ve onaylarım. Fakat, bu tür geçiş ve reformasyon dönemlerinde, maalesef, her zaman haddi aşan, dışlayıcı hatta yok edici uygulamalara rastlandığını da tarihsel bir gerçek olarak kabul etmekteyim. Esasen, hemen aynı dönemlerde, Rusya’da Bolşevik ihtilalinin ardından gelen kanlı yıkım, Çin’de yine aynı şekilde kominist doktrin yerleştirilirken on milyonlarca insanın öldürülmeleri ile kıyaslandığında, Türkiye’de yaşananların nisbeten çok daha hafif olduğunu söyleyebilirim.

Elbette ki, her insanın ölümü, her insana yapılan zulüm ayrı bir trajedidir. Fakat toplumsal dönüşümler çoğunlukla barışçıl çizgide ilerlemezler. Sınıflar arası hesaplaşmalar, düşman kampların birbirlerine saldırıları daima gözlemlenen olgulardır.

Türkiye Cumhuriyeti çok zorlu sancılarla doğdu. Merhum Prof.Dr.Bülent Tanör “Kurtuluş ve Kuruluş” isimli incelemesinde, Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunu iki ayrı dönem üzerinden inceler. Birincisi, İngilizlerin ve diğer İtilaf devletlerinin İstanbul ve Anadolu’ya asker çıkarmalarına ve fiili işgallerine karşı verilen silahlı bağımsızlık mücadelesi; ikincisi ise, Atatürk önderliğinde başlatılan Türk aydınlanma hareketi ve bu eksende yürütülen reformlar.

O yıllardan bu yıllara kadar geçen tarih dilimi içinde, geçmişten devraldığımız iki sorun hala Türkiye’yi zor durumda bırakmaya devam etmektedir. Ermeni techiri, Ermenilerin soykırım iddiaları ve Kürtlerin kimlik mücadelesi. Yazı dizimin konusu bunlar olmadığı için şöyle bir dokunup geçeceğim. Ermeni sorunu ve Kürt sorunu ile, Yahudilere yapılanlar arasında ben bariz bir fark görmekteyim. Şöyle ki, gerek Ermeni sorununda gerekse Kürt sorununda her iki tarafın da Balkanlar’dan Azerbaycan’a kadar uzanan geniş bir coğrafyada Müslüman Türk halka karşı saldırıları bulunmaktadır. Ermenilerin soykırım iddialarına karşılık, çeşitli Ermeni komitacılarının cinayetleri ve katliamları Türk tarihçiler tarafından dile getirilmekte ve belgelenmektedir. Kürt sorununda da, durum artık bir hak arayışından çıkmış ve düpedüz ayrılıkçı, hatta katı milliyetçi bir çizgiye, Türkiye’den kopartılacak yeni bir ülke arayışına dönüşmeye başlamıştır. Elbette herkesin kendince söyleyeceği bir şeyler, dile getireceği itirazlar olabilir.

Buna karşılık, Türkiye Cumhuriyetinin himayesi altında yaşayan Yahudiler, daima devlete, Cumhuriyete sadakat göstermişler, silahlı mücadeleye veya terör eylemlerine bulaşmamışlardır. Bunun çok güçlü bir tarihsel arka planı bulunur. Tarihlerinin büyük bir bölümünü “diaspora” sürgün kültürü içinde yaşayan Yahudiler, içlerinde yaşadıkları devletin kanunlarına uymayı genel bir ilke olarak benimsemişlerdir. Bazı rahatsızlıkları, endişeleri olsa dahi, -istisnalar hariç- şiddet ve savaşa sapmak yerine, haklarını daima kanun çerçevesinde aramışlardır. Buna rağmen, başta Avrupa olmak üzere, Türkiye’de ve Dünya’nın dört bir köşesinde Yahudi düşmanlığına farklı yoğunluklarda rastlanabilmektedir.

varlik-vergisi

Böylece geliyorum yazı dizimin ana konusuna. Cumhuriyetin kuruluşu ve II Dünya savaşı yıllarındaki Yahudi aleyhtarı kampanya ve uygulamalar.

Bu yazı dizisini okuyan kişiye bir şeyi önemle hatırlatmak isterim. Tarihsel süreçler içinde, hiçbir siyasal kavram tarih bütünlüğünden kopuk olarak ele alınamaz. Kelime belki aynı kelimedir ama onun ifade ettiği anlam ve arka plandaki mücadele, her dönem farklı şeyler ifade edebilir. Örneğin “Kemalist söylem, Kemalist rejim” kavramlarını ele alırsam; bu kavramın Atatürk’ün sağlığında ve takip eden kuruluş dönemi içinde, Arap üstünlüğüne karşı Türklük şuuruna önem veren yansımaları bulunur. 1950 DP zaferi ile sonuçlanan ve yaklaşık 80 darbesine uzanan süreç içinde kavram daha yumuşamış ve hemen herkes tarafından sahiplenebilecek ortak bir kimliğe oturmuştur veya en azından genel imaj budur.  1970’lerin, 80’lerin muhtıra ve darbelerine imza atan askeri cunta dönemlerinde, kavramın bolca sosyalizm-komünizm karşıtı, Amerika yanlısı ve milli birliği vurgulayan yönlerine rastlanır. Çok yakın döneme gelirsek, 2013 Gezi Parkı protestolarında ise aynı kavram, yani Kemalist söylem, Türkiye’nin üniter bütünlüğünü savunucu ve sünni İslam’ın, merkezi otoritenin söylem ve uygulamalarına karşı çıkan bir harekete ilham kaynağı olmuştur. Tıpkı Kemalist söylem gibi, milliyetçi, sosyalist, din tabanlı her tür söylemin de farklı dönemler içinde, birbirlerinden değişik yorumlarına rastlayabiliriz. Fakat, görünen o ki, birbirleri ile her fırsatta kavga eden bu ayrı kamplar, çoğunlukla Yahudi düşmanlığında veya en hafif ifade ile Yahudilere karşı soğuk ve kuşkucu duruşlarında ortaklıklar göstermektedirler. Çok özele sapmadan, kuruluşundan günümüze kadar, Türkiye siyasetinde aşağıdaki temel kamplara rastlandığını söyleyebilirim.

1) Genelde devletin himayesini de görmüş, resmî, fazlası ile bürokratik ve askerî Kemalist söylem. CHP ve diğer partiler çoğunlukla mecburiyetten dolayı bu söyleme sığınmışlar ve zaman içinde ortaya ne olduğu kolayca açıklanamayan, elastik, belirsiz bir kavram çıkmıştır. (Elbette bazı Atatürkçü insanlar buna itiraz edebilirler. Benim vurguladığım, Atatürkçülüğün onların bakış açısından yorumu değil, devlet kurumlarının topluma püskürttüğü resmî propagandalardır.)
2) İslamlığı, Türklük bilincini yok edici bir ideoloji olarak kabul eden Pan-Türkist, Turancı ve ırkçı milliyetçi söylem.
3) Türklükle İslamlığı ayrılmaz bir bütün gören Türk-İslam sentezi ve buna bağlı merkezî Türk milletçiliği.
4) Komünizmin ve sosyalizmin temel prensiplerinden sapmadan mücadelesini veren her tür sol, sosyalist, komünist hareket ve söylem.
5) Komünizmin “sınıfsız, sınırsız, sömürüsüz bir dünya” idealine zıt düşecek biçimde, sert bir milliyetçiliğe, hatta ırkçılığa sapan sol söylemler.
6) Cumhuriyete ve Atatürk reformlarına bağlılıkta bazen kendi içlerinde anlaşamayan siyasal İslamcı hareketler.
7) Yakın dönemde ise, Kürt kimliğinin ve haklarının tanınmasını amaçlayan -veya öyle iddia eden- etnik hareket ve söylemler.

Tüm bu grupların Türkiye’deki Yahudi sorununa bakışında, doğaldır ki üslup ve sertlik dereceleri bakımından farklılıkları bulunur. Yukarda saydığım kamplar sanki yeni oluşumlar gibi görünse de, Kemalist söylem hariç tümünün, aslında yaklaşık olarak, ta III Selim’in tahttan indirilmesi döneminden başlayıp, Tanzimat, Meşrutiyet ve nihayet Cumhuriyet’in erken dönemlerine kadar her tarihte savunucuları bulunmuştur.

***

Başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere; İngiltere, Almanya, Rusya gibi Dünya egemenliğine oynayan ülkelerin siyasetleri ve savaşları daima diğer ülkelerdeki her tür siyasi hareketi etkilemiştir. Türkiye de bu gerçekten ayrı tutulmaz. Türkiye Cumhuriyeti ise ağırlıklı olarak, ABD içindeki finansal, siyasi hareketlerden, “trendlerden” ve hatta müzik, sinema gibi kültürel gelişimlerden etkilenmiş ve kısmen onları taklit etmiştir. Soğuk savaş yıllarındaki komünist avının benzer şekilde Türkiye’de yürütülmesi, ABD kampanyalarının kısa süre içinde burda yansımasını bulması bir tesadüf değildir.

dost-amerikan-filosu

Döneminin en büyük ekonomik, siyasi, askeri güçlerinden biri olan Nazi Almanyasının resmi doktrinleri, uygulamaları da -bazıları inkar etse de- Türkiye’de, aynı şiddette olmasa da karşılık görmüş ve kendine fazlası ile taraftar bulmuştur. Türk siyasetçiler de bu eğilime kapılarak, kendi Türklük bilinci yerleştirme çabaları ile Almanya’nın “ari ırk” doktrinini bir ölçüde harmanlamışlar ve maalesef Rumlar, Ermeniler, Yahudiler açık birer hedef haline gelmişlerdir. Muhakkak tüm yaşananların kendi içlerinde ayrı ayrı sebepleri vardır. Bir yandan ideolojik kaygılar, diğer yandan yabancı ve gayri müslim sermayeye karşılık Türk sermayesi ve burjuvazisinin kurulmak istenmesi ve benzer faktörler devreye girmiştir.

***

Yahudiler son derece dinamik, entellektüel yönleri çok güçlü, hayatı ve yaşamayı seven, dinlerini akıl çerçevesinde yorumlayan, geleneklerine bağlı bir millettir. Bazı ırkçı ve dinci söylemlerin etkisi ile, pek çok insanın kafasında olumsuz bir Yahudi imajı yerleşmiştir. Nazi Almanyasının “Der Jude” başlıkları ile sunduğu propaganda afişlerinde, hep aynı Yahudi profiline rastlanır: Şişman, patlak gözlü, bazen ellerini insanların cebine uzatan tehlikeli bir saldırgan.

yahudi-alman-poster

Bu profil, malum Arap-İsrail gerginliğinin gündemde olduğu her dönemde çeşitli ressamlar ve karikatüristler tarafından benzer şekillerde işlenmiştir. Öyle ki, “Yahudi” denildiğinde, bazı insanların kafasında hep çuvallar dolusu parayla oynayan sömürücü bir tip canlanmaktadır. Oysa, yayıldıkları geniş coğrafyada, her tür Yahudiye rastlamak mümkündür. Bunların arasında dar ve orta gelirli sınıfa mensup küçük esnaf, doktor, maden işçisi, halı dokuyucusu, çifti vb her sınıftan insana rastlanabilir. Dinsel-ideolojik planda baktığımızda ise, onların da kendi aralarında birbirlerine taban tabana zıt ayrılıkları gözlemlenebilir. “Vaadedilen topraklar” idealine bağlı son derece tutucu, fanatik dinci yahudilerden tutun da liberal, sosyal demokrat, sosyalist, komünist her tür grupları bulunmaktadır. Esasen, bunca farklı millet ve devlet dokusu içinde yaşamış olan Yahudilerin sanki tek örnek “prototipler” gibi yaşayacağını düşünmek feci bir yanılgıdır.

toplama-kampi

Pek iddialı konuşmadan diyebilirim ki, II Dünya Savaşında uğradıkları soykırım, Yahudilerin inanç, duygu ve düşünce dünyasında bir “kırılma” etkisi yaratmıştır. Aralarından bazıları, böyle şeylere izin veren bir Rab’be olan inançlarını kaybetmişler ve din dışılığa, ateizme yönelmişlerdir. Fakat buna rağmen, inançlı-inançsız Yahudiler arasında binlerce yıllık Yahudi gelenekleri yaşatılmıştır. Bu durumu, bir dine körü körüne bağlılık yerine, bir halkın kendi varlığına ve tarihine sahip çıkma çabası olarak yorumlamak sanırım daha gerçekçi olacaktır.

***

Bu yazı dizimi hazırlarken, sadece sözkonusu kitaba bakmadım. Konu gereği ihtiyaç duyduğumda, Ahmet Bedevi Kuran’ın “Osmanlı İmparatorluğunda İnkilap Hareketleri Ve Milli Mücadele” çalışmasına da başvurdum. Yüzlerce mektup, belge ile dolu olan yaklaşık 1000 sayfalık bu kitabı yakın tarihimizi merak eden herkese tavsiye ederim.

Trakya olayları ve Varlık vergisi konularında ise, Bernard Lewis’in “Modern Türkiye’nin Doğuşu” çalışmasına da göz gezdirdim.

Corry Guttstadt, çalışmasını, dönemin olaylarını aydınlatan doyurucu, ikna edici resim ve belgelerle zenginleştirmiş. Dolayısı ile, herhangi bir itirazı olanların lütfen ciddi, sağlam kaynaklarla gelmelerini rica ederim.

Son olarak, bir daha, açıkça tekrarlamak isterim; amacım ne Türklüğü ne de Cumhuriyetimizi  kötülemek değildir. Gayri müslimleri, özellikle Yahudileri karalamak veya öne çıkarmak gibi bir gayem de yoktur. Yüzyıllar boyunca bizlerle birlikte yaşamış, hem imparatorluğa hem de cumhuriyete katkı sağlamış Yahudi dostlarımıza yapılan haksız saldırıları, önyargıları bir parça olsun yumuşatabilirsem bu benim için yeterlidir.

Telif haklarından dolayı, kitaptan uzun alıntılar yapamam. Bunun yerine kısa özetler çıkarıp kendi yorumlarım ve ulaştığım resimlerle sizlere sunacağım.

-devam edecek-

Saygılarımla

Bu yazı Türkiye Yahudileri ve soykırım içinde yayınlandı. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

2 Responses to TÜRKİYE YAHUDİLERİ VE SOYKIRIM YILLARI – 1: Giriş

  1. B. Brown dedi ki:

    Cok iyi bir arastirmaci oldugunuz suphe goturmez.Derlediginiz bilgileri o gunun sartlarinda degerlendirmeye gelince ayni sey soylenemez.Sonuc: Tarafsiz oldugunuzu dusunemiyorum.

    • leventerturk1961 dedi ki:

      Sayın Brown. Haklısınız ben tarafsız değilim ve olamam. YAzı dizimde zaten bunu açıkça belirttim. Ülkemde her gün hakim olan radikal dinciliğe karşılık, Cumhuriyetin kuruluş ilkelerine destek veriyorum. Ama bu destek, gayri müslimlere yapılan haksızlıkları onayladığım anlamına gelmez. Saygı ile kalın

Yorum bırakın